Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç bugün kaleme aldığı “Filistin neyimiz olur?” başlıklı yazısında bir yakınıyla arasında geçen sohbet üzerinden İsraillilerin dezenformasyonla etkilemeye çalıştığı kişilere gerçekleri anlattı.
“ARAPLARDAN ÖNCE FİLİSTİN’DE YAHUDİLER VARDI”
Geçtiğimiz günlerde namazını kılan, kültürlü ve okuma disiplinine sahip bir yakınıyla İsrail-Filistin meselesi üzerine sohbet ettiğini söyleyen Kılınç, yakınının kendisine kurduğu bir cümleyi aktardı. Kılınç, yakınının kendisine “Düşündüm de… Yahudilere Kudüs ve Filistin konusunda fazla yükleniyoruz. Tarihî açıdan ele alacak olursak, adamlar zaten haklı. Araplardan önce, Filistin’de Yahudiler vardı. Araplar, kendi davalarını neye göre savunuyor? Tarafların iddialarını ele alınca, Yahudilerin öne sürdüğü gerekçeler bana çok daha mantıklı görünüyor. Kudüs’ü onlar kurmuş zaten. Bütün kaynaklar aynı şeyi teyit ediyor…” dediğini söyledi.
Konuştuğu kişinin önce şaka yaptığını sanan ancak sonrasında ise ciddi olduğunu anlayan yazar, yakınının Yahudilerin dünyaya yutturduğu bütün tarih tezlerini güzelce sindirdiğini, kendi zihninde tutarlı ve sağlam bir kronolojik akış da bulunmadığından, Arapların haksız olduğuna kanaat getirip dosyayı kapattığını söyleyerek meselenin aslını anlattı.
FİLİSTİN GERÇEĞİ
Kudüs’ün semavî bir şehir olarak kuruluşu, İsrailoğulları eliyle olduğunu gerçeğini belirten Kılınç, Hz. Davud ve Hz. Süleyman dönemlerinde şehrin temellerinin atıldığını ifade ederek “Ancak bu durum, “Kudüs aslında Yahudilerin olmalı” demeye yetmez, zira İsrailoğulları, o dönemin Müslümanlarıydı, çünkü Hz. Davud ve Hz. Süleyman, birer İslâm peygamberiydi. Beyt-i Makdis, bir “Yahudi tapınağı” değil, İslâm mescidiydi, kıblesi de Mekke’ye ve Kâbe’ye dönüktü.” dedi.
Bu noktada bir Müslümanın yapacağı en büyük hatalardan birinin Hz. Âdem’den Hz. Peygamber’e kadar kesintisiz devam eden İslâm peygamberlerinden bazılarını “Yahudilerin peygamberi” diye işaretleyerek zihin dünyasından uzaklaştırmak olacağının altını çizen Kılınç, böyle yapmanın, Kudüs’ü de anlam haritasından çıkaracağını söyledi.
“YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIK KÖKEN OLARAK İSLAM’DAN AYRILMIŞ KOLLAR”
Yahudiliğin ve Hristiyanlığın, köken olarak İslâm’dan ayrılmış kollar olduğunu söyleyen Kılınç “Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa… hepsi birer İslâm peygamberi olduğundan, zihinde bu kronolojiyi yeniden canlandırmak gerekiyor. Öbür türlü, Yahudilik ve Hristiyanlık sanki başından beri müstakil birer dinmiş gibi düşünmek ve böylece İslâm’ın tarih telakkisini ters yüz etmek kaçınılmaz hale gelir.” ifadelerini kullandı.
Taha Kılınç, sohbetin ilerleyen dakikalarında yakınında peygamberler tarihindeki basit bazı kronolojik illiyetlerin de olmadığını gördüğünü belirterek şu sözleri sarf etti;
Örneğin, Hz. İshak kimin oğlu ve kimin babasıydı, haberi yoktu. Zihninde isimler, tarihî sıralamalar ve en temel malumatlar, tümüyle birbirine karışmış haldeydi. Kendinden emin bazı yorumlar yapıyordu, ama yorumlarını üzerine bina ettiği iskelet darmadağındı. Haliyle, vardığı neticeler de çarpık ve bağlamlarından kopuktu.
Yakınıyla yaptığı konuşmadaki türden fikrin çok sayıda kişide olduğunu gözlemleyen Kılınç, “Enteresan biçimde, Hz. Peygamber’in meşhur hadisindeki (“Ancak şu üç mescit için uzun yola çıkılır: Benim mescidim, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ”) mescitlerden ikisi her Müslümanın ufkunda yerini alırken, üçüncüsü ayrı bir yere düşmüş. Hiçbir aklı başında Müslüman, Mekke ve Medine için “Suudi şehirleri” demezken, Kudüs ve Mescid-i Aksâ’dan söz ederken “Arapların meselesi” tanımı yapılabiliyor. Oysa Peygamber’in mübarek lisanında Mekke, Medine ve Kudüs, aynı kategoride yer alıyor. Bir Müslüman için Kudüs, kutsallık itibariyle Mekke ve Medine’den sonra üçüncü sırada ve onlarla aynı bağlamda zikredilmelidir” dedi.
“BİZİM FİLİSTİN VE KUDÜS’E OLAN İLGİMİZ BİTMEYECEK”
Filistin ve Kudüs’ün sadece o bölgede zulüm olduğu için önemsenmediğini altınız çizen yazar, “Bizim Filistin ve Kudüs ilgimizin temelinde, iman ettiğimiz Peygamber’in bizi Mescid-i Aksâ’ya yönlendirmesi ve Mekke ile Medine’nin ardından Kudüs’ü aynı cümlede zikretmesi var. Günün birinde işgal ve zulüm bitse bile, bizim Filistin ve Kudüs’e olan ilgimiz bitmeyecek. Tıpkı Kâbe ve Mescid-i Nebevî’de olduğu gibi, Aksâ’da namaz kılabilmenin heyecan ve iştiyakını ömür boyu sürekli hissedeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Bu tür tartışmalara girenler için öneride bulunan Kılınç, bir konuda isabetli davranabilmek, o konunun derinlemesine bilinmesine gerektiğini belirterek şu sözlerle yazısını sonlandırdı;
Dolayısıyla, “Filistin, bir Müslüman olarak, benim neyim olur?” sorusunun cevabı için, bahsettiğim bütün bu boşlukları tutarlı bir şekilde doldurmalıyız. Aksi takdirde güncel tartışmalar, sosyal medya ayartmaları ve kötü niyetli madrabazların elinde, düşünce kodlarımız heba olup gidecektir.